SATTAS –
“BİR BEN MİYİM?”
Türkiye’nin “reggae” grubu Sattas ilk ve (şimdilik) tek
albümünü 2012 yılında piyasaya sürmüştü. O zaman bu zaman yeni bir albüm
yapmadı ama çok şey yaptı. Sziget gibi, Montreal Caz Festivali gibi çok önemli
uluslararası ve sayısız ulusal festivalde sahneye çıktı, yanı sıra rutin sahne
programlarına devam etti. Sattas’ın nicedir beklenen yeni çalışması ise bir
Sony Müzik etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir tekli oldu.
“Bir Ben miyim?” adı verilmiş teklide iki şarkı var. Birisi
bir “cover”. Beklenmedik bir “cover” hem de. Duman’ın 2005 çıkışlı “Seni
Kendime Sakladım” albümünün “hit”lerinden biri olan” Aman Aman” Sattas
marifetiyle “reggae” ritmi ve formunda çıkıyor karşımıza. Neresinden baksanız üzerinden
12 yıl geçmiş, yani “eski” olmuş (yani “cover” yapılabilecek olgunluğa erişmiş)
bir şarkı “Aman Aman”. Ona amenna. Ama bana sorsanız Sattas’a “cover” için elli
tane şarkı seçsem, bu şarkı o ellinin arasında olmazdı. Yani ters köşe. Yani
şahane!
Müzikal yapıları farklı olsa da duruşları benzer iki grup
Sattas ve Duman. Ama bu şarkının o duruşla doğrudan bir ilgisi yok. Aslına
bakılırsa arabesk, alaturka ve hatta halk müziği tınılarının içinden geçtiği ve
bu nedenle de Kaan Tangöze’nin vokalinin pek de yakıştığı, çok “yerli” bir
şarkı “Aman Aman”. “Reggae” ise tamamen başka bir coğrafyanın “halk müziği”.
Buna karşın iki farklı iklimin ortak noktasını yakalamış Sattas bu
düzenlemeyle. Yani başından beri en iyi yaptığı şeyi yapmış yine: Yerli
“reggae” yapmış. O efkârlı şarkının eğlencesini de çıkarmış üstelik.
Tekliye adını veren “Bir Ben miyim?” ise yeni bir özbeöz
Sattas şarkısı. Söz ve müziği grubun solisti Orçun Sünear’a ait bu şarkı da ilk
albümde tanıştığımız Sattas müziğinin özgün bir örneği.
Bu iki şarkı, Sattas’ı hiç dinlememişleri bile
tavlayabilecek ticari avantaja sahip, bunu söylemek lazım. Bu da grubun hedef
kitlesini büyütmesi anlamında fayda sağlayacaktır. Ne ki beni beş yıl aradan
sonra gelen bu iki şarkının kestiğini söyleyemem. Devir albüm devri değil belki
kabul ama Sattas gibi söyleyecek sözü olan grupların daha fazla söz
söylemesinin tam da zamanı.
ÇAMUR –
“AYRILAMIYORUZ MELİHA’YLA”
Tam 11 sene oldu. Çamur’un ilk albümü “Bu Aşkın Izdırabını”
2006’da yayımlanmıştı. Albüm o dönemde duyuldu, duyulmadı, kitlesine ulaştı
ulaşmadı o ayrı mesele ama Türkçe müziğin tarihinde daha önce ve sonra hiç
olmamış bir şey oldu ve Zerrin Özer 2007 yılında yayımlanan “Zerrin Özel” adlı
albümünde Çamur’un ilk albümündeki şarkılardan tam sekiz tanesini yeniden
seslendirdi.
Kendine özgü şarkıları ve müzikal tavrıyla ‘70’lerin Anadolu
pop ruhunu 2000’lerde yakalamayı başarmış Çamur’un dağılmasından sonra ise
grubun iki elemanından biri olan Murat Ak, 2013 yılında “Destur” adlı verilmiş
bir solo albüm çıkardı.
Murat Ak ve Çağatay Kadı’nın tekrar bir araya gelip Çamur’u
devam ettirme kararı aldıklarını öğrendiğimden beri merakla beklediğim yeni
Çamur işi geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Arpej Yapım etiketiyle piyasaya
sürülen 45’likte (doğal olarak) iki şarkı var.
Tekli yerine 45’lik tabirini kullandım zira bu tekli aynı
zamanda 45’lik formatında da yayımlandı. Bir süredir memleketi altına alan
plağa geri dönüş furyası bizi 45’liklere tekrar kavuşturur mu yoksa bu da daha
önce tek tük yapılmış denemelerden biri olarak mı kalır orasını bilemem ama bir
müzik markete ya da plakçıya gidip sevdiğim bir grubun 45’liğini satın alma
fikri bile beni ziyadesiyle heyecanlandırdı. Aynı şarkıları telefon ekranına
iki dokunarak, bilgisayar faresini iki tıklayarak dinleyebilme konforu kimin
umurunda?
45’liğin A yüzündeki şarkı “Ayrılamıyoruz Meliha’yla”. Bir
Attila İlhan şiiri olsa ancak böyle bir ismi olurdu bir şarkı sözünün. Öyle bir
ruh hali, bir dönem işi (dönem dizisi olur da dönem şarkısı olmaz mı; oluyormuş
işte.) Söz ve müziği Murat Ak’a ait bu şarkı Ak’ın solo albümünde de yer
almıştı ancak bu defa Çağatay Kadı’nın düzenlemesiyle bir Çamur şarkısına
dönüşmüş.
B yüzü şarkısı “Ömrüm” ise daha önce duymadığımız, yeni bir
şarkı. Murat Ak’ın 2014’de kaybettiğimiz müzisyen Ömür Kılıçaslan anısına
yazdığı bir şarkıymış bu. Tıpkı diğer şarkı gibi bu da yine tam Çamur müziğinin
ve tavrının tek başına özeti olabilecekken bir yerden falso veriyor ne çare.
Şarkının A kısmı Nazan Öncel’in “Gitme Kal Bu Şehirde”sinin B kısmının (“bir
avuntu biraz keder, böyle bize neler oldu” cümlesinin özellikle) çok
yakınlarından geçiyor. Kuşkusuz kasıtlı değildir ama ister istemez takılıyor
kulağa.
Çamur şarkılarını başından beri hem çok kişilikli hem de çok
dokunaklı ve bize ait buluyorum. Ülkenin güncel müziğinde en çok eksikliğini
duyduğumuz şeyler bunlar. O bakımdan bu 45’lik çok dinlensin, arkası hız
kesmeden gelsin ve Çamur’u bilmeyenler de bilsin, tanısın istiyorum. Umarım
öyle olur.
SONER SARIKABADAYI
– “TEKÂMÜL”
“Öğreten adam” olmaktan oldum olası çok korkarım ve
olanlardan da ömrü billâh hazzetmemişimdir. Lakin bunu da yazmasam olmazdı.
Google hazretlerine danışarak filan değil, bizatihi Türk Dil
Kurumu’nun 1998 tarihli matbu Türkçe Sözlük’üne bakarak yazıyorum:
Tekâmül: 1. Olgunluk,
olgunlaşma. 2. Evrim, gelişim, gelişme.
Tekâmül etmek: 1.
Olgunlaşmak. 2. Evrim geçirmek, gelişmek.
Tekâbül: 1. Karşılıklı
olma, karşılama. 2. Karşı olum.
Tekabül etmek:
Karşılık olmak, karşılamak, bir şeyin yerini tutmak.
Şimdi gelelim Soner Sarıkabadayı’nın “Tekâmül” isimli yeni
şarkısına… Ne diyor şarkıda: “Aşk bize göre derine tekâmül ediyor, kimine göre
serine…”
Bu cümledeki yanlış kullanımı bulmak size kalmış. Benden bu
kadar.
Bir yanlış kullanım nedeniyle koca bir şarkıyı harcamak
değil niyetim. Hepimiz zaman zaman gündelik dilde kullanımı giderek azalmış,
özellikle de Arapça ve Farsçadan gelen kimi kelimeleri kullanırken hata
yapıyoruz; ben de yapıyorum, yapmışımdır. Belki o kelimeleri pek seven Sıla
bile yapmıştır. Herkes Hakkı Devrim değil sonuçta. Gelin görün ki yazılmış bir
şarkı o kelimenin üzerine kurulunca ve o kelime şarkının adı da olunca iş
sakata geliyor.
Soner Sarıkabadayı’nın PDND etiketiyle yayımlanan bilmem
kaçıncı teklisi bu. Ben artık ipin ucunu kaçırdım. Fazladan bir şey vaat
etmeyen ve önermeyen, belki Osman Çetin’in son derece modern düzenlemesiyle bir
tık yukarıda görülebilecek ama genel seyriyle bildik bir Soner Sarıkabadayı
şarkısı “Tekâmül”.
Ama iyi ama kötü bir stil ve tavır sahibi olmanın zamanla
kendini tekrara ve sıkıcı olmaya doğru gittiği noktada Soner Sarıkabadayı ve
bir küçük (ya da büyük) değişiklik ihtiyacının sinyallerini veriyor bu şarkı en
çok. Yani mesele doğru kelimeyi kullanmaktan daha derin; bakmayın siz benim işin
o kısmına takıldığıma.
ATHENA –
“GEBERİYORUM”
1993 yılında Ali Kocatepe, 10 yıl aradan sonra yeniden
Nükhet Duru’nun yapımcısı olmak üzere kolları sıvar. 1977-1979 yılları arasında
yayımlanmış ilk dört Nükhet Duru albümün yapımcısıdır Kocatepe. Ama daha da
önemlisi “Melankoli”, “Ben Sana Vurgunum”, “Çakır”, “Benimsin Diyemediğim” gibi
her biri birer klasik olacak Nükhet Duru şarkılarının da bestecisidir aynı
zamanda. İkili 1983 yılında bir kez daha bir araya geldiklerinde ortaya çıkan
iş bu defa bir 45’liktir. Yine Ali Kocatepe’nin sahibi olduğu 1 Numara
Plakçılık etiketiyle yayımlanan bu “dev 45’lik”te yine Ali Kocatepe’nin iki
bestesi vardır.
Aradan 10 yıl geçtikten sonra ise bu defa ilk kez Sezen
Aksu’nun prodüktörlüğünde bir albüm için hazırlıklara başlayan Nükhet Duru’nun
yapımcısı yine Ali Kocatepe’dir. Sezen Aksu o günlerde Kocatepe’ye Nazım
Hikmet’in bir şiirini bestelemesini önerir. Başta Sabahattin Ali olmak üzere
nice şairin şiirini bestelemiş Kocatepe için bile zor bir şiirdir “Günler”
çünkü içinde “geberiyorum” gibi bir şarkıda pek de sevimli durmayacak bir
kelime vardır. Buna karşın Kocatepe, şiiri çok ustalıklı bir biçimde bir
şarkıya dönüştürmeyi başarmakta zorlanmaz. Üstelik şarkının adı da
“Geberiyorum” olur.
Bu şarkı Nükhet Duru’nun 1994 yılı Şubat ayında yayımlanan
ve kendi adını taşıyan albümünde dinleyici karşısına çıkar. 2006 yılında Ali
Kocatepe şarkılarını farklı şarkıcılar tarafından seslendirdiği ve bir nevi
saygı albümü sayılabilecek “41 Kere Maşallah” adlı albümde aynı şarkıyı bu defa
Ferhat Göçer seslendirir. 2015’de ise
aynı şarkı Ahmet Aslan’ın “Na-Mükemmel” albümünde yer alır.
Şarkının hikâyesini anlatmak zorundaydım zira Athena’nın
bugünlerde yeniden seslendirdiği bu şarkı alelade bir “cover” değil. Kıymetli
bir şiirden bestelenmiş kıymetli bir şarkıyı kıymetli bildiğimiz bir gruptan
dinliyoruz nihayetinde. “Geberiyorum”un Athena düzenlemesinin yer aldığı tekli
geçtiğimiz günlerde Pasaj Müzik etiketiyle yayımlandı.
Epeyce konuşulan “Ses Etme” video klibinden ve aynı şarkının
7 farklı versiyonunun bulunduğu tekliden sonra Athena’nın bu şarkıyla karşımıza
çıkması belli ki tesadüf değil. Bir karşı duruş gösterme, bir çomak sokma (neye
karşı duruş, neye çomak sokma orası karışık olsa da) durumu söz konusu, amenna.
Gelin görün ki Athena’nın “Geberiyorum”a bu anlamda fazladan bir şey kattığını
söyleyebilmek zor.
Şarkının ilk versiyonundaki senfonik hâl, şiirdeki hüznü ve
isyanı ve umutsuzluğu ve umudu yansıtma (ya da katlama) biçiminin yanından bile
geçtiği söylenemez. Ne şarkının düzenlemesinde ne de Gökhan’ın söyleyiş
biçiminde “geberen” birinin sesini duymak mümkün. Athena’nın herhangi bir
şarkısı için bile fazla romantik ve sade suya tirit bir tavır bu. Bu doğru
şarkı - doğru grup eşleşmesinden bu yanlış sonuç nasıl ve neden çıkmış onu
bilmiyorum ama benim size tavsiyem bu şarkıyı ilk haliyle, Sadun Ersönmez’in
düzenlemesiyle Nükhet Duru’dan dinlemenizdir. Tüyleriniz diken diken olmazsa
para yok.
YAVUZ HAKAN TOK, HAYAT MÜZİK, NİSAN 2017, İSTANBUL
0 yorum Yeni Yorum Yap