SILA ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA
SILA – “VAVEYLA”
Sıla’nın “Joker” albümüyle hem kendi kariyerinde, hem de
günümüz popüler müziğinin seyrinde çıtayı ciddi bir biçimde yükselttiğini
yazmıştım bundan bir süre önce. Bir ‘ara albüm’ projesi olmanın çok ötesinde
bir işti ve daha uzun bir süre tadı çıkarılabilirdi. Bundandır ki yeni
albümünün hazırlıklarını tamamladığını öğrendiğimde, biraz erken davrandığını
düşünmüştüm. Neden acele edildiğini ise yeni albümü dinlemeye başlayınca
anladım.
Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan “Vaveyla”, adının
taşıdığı çığlığı içinde saklayan bir albüm. Sanki yüksek bir yardan, ucu
görünmeyen bir uçuruma doğru atıyor çığlığını Sıla. Önce yok olup gidiyor sesi,
sonra dalga dalga, yankılanarak geri dönüyor. “Ne oluyor burada?” diye dönüp
baktırmıyor belki ilk anda ama sonrasında yankılar peşinize takılıyor ve kolay
kolay da bırakmıyor. İşin sırrı da burada zaten; iddiasız ama aslında çok
iddialı, sessiz, sakin ama aslında çığlık çığlığa bir Sıla var bu albümde.
Tıpkı “Joker”de olduğu gibi.
Belli ki Sıla, “Joker”de ekibiyle birlikte yakaladığı
sinerjiyi bu defa yeni şarkılarla sürdürmek istemiş. Nitekim bu yeni albüm
tamamen aynı konseptle ortaya çıkarılmış. Aynı ekip (senfonik yaylılar hariç),
aynı akustik düzenlemeler, aynı süssüz, makyajsız, dolgusuz, yalın müzik
kaygısı.
Geçenlerde “Vaveyla”yı yakın dinleme (müzik yazarı kulağıyla
dinleme) seanslarımdan birinde her nasılsa müzikçalarımın şarkıları rastgele
karıştırma özelliğini açık bırakmışım. Albümden bir şarkının hemen arkasından
“Vur Kadehi Ustam” çalmaya başladı ve ben ancak birkaç dakika sonra farkına
varıp gayri ihtiyari, “Nasıl yani, Sıla bu şarkıyı yeni albümünde bir daha mı
söylemiş?” diye düşündüm. “Joker” ve “Vaveyla”nın birbirine çok yakın tınıları
beni bile faka bastırdı anlayacağınız.
Bu anlamda “Vaveyla”, “Joker”in bir devamı, hatta ikinci
diski gibi. Bunun altını yermek maksadıyla mı çizip duruyorum?.. Elbette hayır.
Tam tersine, popüler müziğin tam orta yerinde at koşturmakta olan bir
şarkıcının “Joker” gibi bir albümle aldığı riski, eski şarkılarının yeni
düzenlemeleri koruyucu kalkanından çıkarıp, bu defa yeni şarkılarıyla tekrar
göze almasını neresinden baksanız cesurca buluyorum. Bu pencereden baktığımda
ise doksanlarda Nazan Öncel’in “Göç”ü neyse, iki bin onlarda Sıla’nın “Vaveyla”sının
o olabileceğini düşünüyorum. Aradaki fark Nazan Öncel’in o albümü beklenmedik
bir şekilde önümüze koyuvermesiydi; Sıla ise “Joker”le bizi buna hazırlamıştı.
Tabii bütün bu saydıklarım, albümün popüler müziğin seyri
içerisindeki duruşuyla, müzikal yapısı, düzenlemeleri ve icrasıyla ilgili
övgüler. Başka bir açıdan bakarsak da “Vaveyla” kendi başına bir başyapıt olma
fırsatının kıyısından dönmüş bir albüm olarak da tanımlanabilir.
Bu çentiği atma sebebim şudur ki; albümde bugüne dek Sıla
albümlerinden alışık olduğumuz tarzda, ilk dinleyişte alıp götüren, çok
çarpıcı, çok vurucu bir şarkı yok. Daha dikkat çekiciler, daha etkililer var
elbette ama ortalama şarkılarla başa baş sayıda. Sanki “Joker”in devamını
getirme kaygısı ve peşi sıra gelen altyapıya, “sound”a, kayıtların niteliğine
(yani ince işçiliğe) konsantre olma telaşı esnasında, asıl hammadde (yani
şarkıların çıplak haldeki gücü) gözden kaçırılmış gibi. Bu durum albüme müzikal
tercihinden çok daha büyük bir risk yüklüyor.
Albüm “Çocuk”la müthiş bir açılış yapıyor. Özellikle ritmin
ve senfonik yaylıların yükseldiği bölümün damakta bıraktığı müzikal tat, albüme
dair beklentiyi bir hayli yükseltiyor. Ne ki ardından gelen “Her Şey Yolunda” o
etkiyi devam ettiremiyor. Aynı şekilde “Açık Deniz”in de alışageldiğimiz
yaratıcı ve farklı Sıla şarkıları çizgisine çıkamadığını görüyoruz.
Ancak ilk üç şarkının çok açık fark ettirdiği bir şey var
ki, o da Sıla’nın şarkıcılık mahareti. Özellikle bu tip akustik, az
enstrümanlı, az gürültülü kayıtlarda soliste daha çok iş düştüğü kaçınılmaz bir
gerçek. Sıla bu işin üstesinden bileğinin hakkıyla geliyor. Ne kadarı Sıla’nın
entonasyon başarısı, ne kadarı kayıt masasının başında oturan Arzu Alsan’ın el
çabukluğu marifeti bilmiyorum ama solistin kelime aralarındaki derin nefes
alışlarını hemen hiç duymuyoruz bu albümde (Mesela Candan Erçetin’in herhangi
bir albümünü nefeslerini duyarak dinlemeye başlayın, iki şarkı sonra kapatmak
isteyeceksiniz.) Bir de şarkıların ruh halini ve duygusunu hiç yitirmeden,
doğru vurgular ve baskılarla, doğru prozodi ve teknikle söylüyor Sıla ki bu da
artık giderek daha az bulunur bir nitelik haline geldi şarkıcılarda. Evet yer
yer sertleşiyor, dayılanıyor, zaman zaman da teatralleşiyor belki ama bütün
bunlar başından beri Sıla vokalinin alamet-i farikaları zaten. Olmazlarsa da
olmaz gibi.
Albümün adındaki çığlığı en çok “İmkânsız”ı dinlerken
duyuyorsunuz. Düzenlemede senfonik yanı vurgulanan şarkı, pekâlâ daha yüksek
sesli elektrogitarları, hatta daha sert bir davulu bile kaldırabilirmiş.
Albümün çıkış şarkısı olan “İmkânsız”, kolay algılanabilecek bir şarkı değil,
hatta klipte de altı çizildiği üzere depresif yanıyla genel geçer pop
kategorisinde dinlenilmesi zor da bir şarkı ama albümün iyi şarkılarından biri
olduğu da bir gerçek. Ardından gelen “Panik Atak” ise hareketli ve sloganlı
olsun diye yapılmış gibi duran, ne ki Sıla’nın bu türde daha önce yaptığı işleri
mumla aratan bir şarkı.
“Hâlâ” tipik bir Sıla şarkısı. Albümde öne çıkması muhtemel
işlerden biri. Aynı şekilde peşi sıra gelen “Esaret” de kolay algılanabilecek
bir şarkı. Şarkıda geçen “Bu öğretilen cehaletin vebali esaret” cümlesini
bireysel de alabilirsiniz, toplumsal da. Bana bugün bu ülkede yaşadıklarımızın
beş kelimelik bir özeti gibi geldi mesela. Sıla’nın şarkı sözü yazarlığından
şüpheye düştüğüm hiç olmadı gerçi. Nitekim Türkçeyi ne denli iyi kullandığına
dair birçok iz var bu albümde de. Bu şarkı da onlardan biri.
“Çok Sevdiğimden” albümde belki de kulağı en kolay yakalayan
şarkı. Bir dinleyişte mırıldanmaya başlıyorsunuz. Bana soracak olsalar, ikinci
klip bu şarkıya çekilmeli derdim. Ardından gelen “Leylâ” ise çok basit bir
melodi üzerine “açılsın, saçılsın, kaçırsın” nakaratıyla vasat sularda yüzen
bir şarkı. Düzenlemede gitarın ‘muzır’ eşliği eğlenceli, hepsi o kadar.
Diğer şarkılardaki senfonik havanın aksine “Issız Ada”,
alaturka keman girişiyle başlıyor ve alaturka bir ritimle de devam ediyor. Sıla
şarkılarının alaturkayla yakın teması malum. Bu albümde bundan özellikle
kaçınılmış belki ama bir taneden de bir şey olmaz diye düşünülmüş olmalı.
Daha önce Linet tarafından seslendirilen “Aslan Gibi” ise bu
albümün en eğlenceli şarkısı olmuş. Bestesi Sezen Aksu’ya, sözleri Sıla’ya ait
bu şarkıyı Linet söylediğinde, özellikle her “dipçik gibi sağlam duracaksın
ayakta” dediğinde irkildiğimi, oturduğum yerde ister istemez doğrulduğumu,
Linet’in hırsından ve (kime ve niyeyse artık) öfkesinden ürktüğümü
hatırlıyorum. Neyse ki Sıla ve ekibi şarkıyı cümbür cemaat, kahkahalı, esprili
ve alkışlı bir şekilde, bir nevi makaraya sararak söylemişler. Çok da iyi
olmuş. Hem şarkı ruhunu bulmuş, hem de albümün kurşuni renkli atmosferinde bir
şarkılık gün ışığı sızmış içeriye. Tabii konsept itibarıyla bu düzenlemeyi
“Joker” albümüne konmamış da burada değerlendirilmiş gibi düşünmekten de
kendini alamıyor insan.
Albümün sonunda “Açık Deniz”in “(K)açık Deniz” ve “Esaret”in
“(C)esaret” adı verilmiş farklı düzenlemeleri var. Burak Erkul ve Arzu Alsan
tarafından yapılan bu düzenlemeler, söz konusu şarkıları farklı bir kulakla
dinlemenin, onlardan farklı tatlar almanın yolunu açıyor dinleyene. Seksenler
elektronik müziğinin ve yetmişler disko müziğinin izlerini taşıyan bu iki
düzenleme bence çok da gerekli değilmiş aslında ama meraklısını memnun
edebilir.
Albümün ruh haline uygun olarak siyah beyaz fotoğraflar ve
minimalist bir tasarımla sunulan kapak kompozisyonu gayet güzel. Fotoğrafları
çeken Elif Çakırlar ve Barış Aras ile kartonet tasarımını yapan Gözde Mutluer
son derece yerli yerinde işler çıkarmışlar. Tıpkı albüme emek veren tüm müzisyenler,
kayıtları yapan teknisyenler ve bizzat Sıla’nın kendisi gibi.
Sıla’nın bundan sonra bir başka yöne doğru yine beklenmedik
bir adım atarak bizi şaşırtacağını düşünüyor ya da umuyorum diyelim. Onda ve
ekibinde bu cesaret ve müzikal birikim var. Ne ki bundan sonra ne yaparsa
yapsın, aslolanın şarkı olduğunu da gözden kaçırmaması gerekiyor. Özellikle
beste konusunda kendisini tekrarlamaya başlar ve (“Çocuk” şarkısından
alıntıyla) “özü kaybederse” hayal kırıklığımız büyük olacak zira. Dileriz bize
bunu yaşatmaz. Çünkü bu albüm bir kez daha gösteriyor ki Sıla, iki bin onlu
yılların kurak pop müzik çölünde bulunmaz bir vaha gibi. Umarım hep öyle
kalır.
YAVUZ HAKAN TOK, EKİM 2012, HAYAT MÜZİK, İSTANBUL
0 yorum Yeni Yorum Yap